Dizi Önerisi // Sense8

Merhaba sevgili okur. Eylül ayından tek isteğim havaların en azından deri ceket giyecek kadar soğumasıydı ama bu beklentim gerçekleşmediğinden dolayı bu hala sıcak ve ter kokulu günleri, St.Tropez'de prosecco içemeyeceksem 'bir sezon daha, bir dizi daha' diye geçiririm dedim ve sayamayacağım kadar diziye başladım. Şimdi aralarında çok beğendiklerimin bir tanesinden bahsedeceğim.




Haftalar önce başlayıp ilk sezonunu bitirdiğim sense8 dizisi hakkında düşüncelerimi üşengeçliğimden yazamıyordum ama bugün 'artık yazmalıyım' dedim ve işte buradayım. 'sense8'i mi öneriyorsun çok sağol hiç bilmiyorduk keşke orange is the new black'i de önerseydin farklılık olurdu' şeklinde goygoy yapabilirsiniz ama ben çevremde bir kişinin bile şu dizi hakkında konuştuğunu duymadım. Sürekli 'ay Jon Snow öldü' diye ağlıyorlar. Ay biliyorsanız da benim dizi hakkında, en çok da Wolfgang *heart eyes* hakkında düşüncelerimi okursunuz fena mı?


Netflix'e son birkaç yılın en çok yükselen kanalı, Wachowski kardeşlerin ise son zamanlardaki yapımları ne kadar beğenilmese de başarılı kişiler. Bu yüzden üst düzeyde olan beklentim ve merağım trailer ile zirve yapmıştı. Bütün sezonu izledikten sonra ise gelecek sezonunu beklediğim o uzun dizi yığınının içinde yerini aldı.




Matrix'in yapımcıları Wachowski kardeşlerin Netflix için yarattığı daha bir sezoncuktan oluşan sense8, ben izdivaç programında eş seçen emekli amcalar gibi dizi seçtiğimden, dizide aradığım kriterlerin en önemlisine sahip; ilginç ve gizemli bir kurgu.

Dizi; empatik olarak bağlı 8 kişinin hikayesini anlatıyor. Bu 8 kişi birbirinin yerine geçebiliyor, birbirinin yerine hareket edebiliyor ve birbirinin düşüncelerini görebiliyor. Birinin duyduğu, gördüğü, bildiği şeyi diğer 7'si de duyabiliyor, görebiliyor ve biliyor.

İlk 6-7 bölüm karakter tanıtmaya ayrılmış, 8 karaktere de uzun uzun büyüteç tutulmuş olduğundan ilk bölümden aksiyon, entrika bekliyorsanız size göre bir dizi değil sense8. İlk sezon acele etmeden tüm karakterleri iyice tanıttıkları için bomba gibi bir ikinci sezon için güzel bir zemin hazırladılar. Ayrıca, 8 karakterin 8'i de o kadar iyi yazılmış ki 8'ine de sempati duymamak imkansız.


Yazının buradan sonrası ağır spoiler içerir.





Dizideki en az sevdiğim karakter olan Hintli Kala'nın hikayesi pek ilgimi çekmese de Wolfgang ile olan sahneleri ve danslarla renkli sahneler ortaya çıkmış. 2.sezonda Wolfgang ile aralarında bir şey olması Kala'dan tek beklentim.




Sanat ve futbol aşığı sevgilisi Hernando ile birlikte yaşayan aktör, kendini en çok seyrettiren karakterlerden Lito aramıza Meksika'dan katılıyor. Sevgilisi ile sanatın gücünün altını çizen bir metini vardır ki; "Sanat din gibidir. İnananlar için her şeyden, inanmayanlar için ise saçmalıktan ibarettir." müthiştir. Kariyerinden endişe ettiği için ilişkisini saklayan Lito, ilişkisinin öğrenilmemesi için Daniela'nın psikopat sevgilisinin eline bırakılmasına göz yuman Lito bu yüzden Hernando ile ayrılsa da daha sonra aslanlar gibi (daha çok Wolfgang yardımıyla) Daniela'yı o manyağın elinden kurtarır ve Hernando'ya kendini affettirir.




Favori karakterlerimden olan; her zaman optimistik olan ve her güne "I'm going to have a really good day today." diye başlayan Capheus aramıza Kenya'dan katılan bir şoför. Kendisi hasta annesine bakıyor (milletçe kalbimizden vuran bir nokta bu sanırım) ve boş zamanlarında zebra olmak istiyor. Dizide dünyanın en saf, en şirin insanı olarak rol alıyor. Capheus sen ne güzel karaktersin öyle.




Blogger ve hacker olan Nomi, bu sezon beyninin deşilmesinden endişe ettiği için bloglamaya vakit bulamasa da bol bol hackerlık yaptı. Kümeye en çok yardımı dokunanlardan ve dizinin en çok rol çalabilenlerinden. Yıllarca kendi olmaya korkmuş, sağlam bir hikaye çizgisi olan, dizinin en güçlü karakterlerinden Nomi.




Sun, ölen annesinin ardından onunla ilgilenmeyen bir baba ve sorumsuz bir erkek kardeşle ortada kalan, gizlice dövüşlere çıkan Seul'da yaşayan bir karakter. Aynı zamanda dizinin en sağlam, en powerful karakterlerinden. Annesine ölmeden önce verdiği 'ailemi koruyacağım' sözü için kardeşinin yerine hapse giren Sun, aynı zamanda her yardıma ihtiyacı olanın yardımına koşup milleti pataklayıp, ifadesiz suratıyla 'hepsi bu kadar mıydı ?' diyerek geldiği gibi giden, dizinin en badass karakterlerinden. Sonu Jon Snow gibi olmaz umarım.




DJ Riley, en sevemediğim karakter ve bunun nedeni hikayesinin ilginç olmaması değil (çünkü gayet ilginç ve dramatik bir hikayesi var), henüz bir işe yaramaması. Sonuçta Kala bile bomba filan yapabiliyor ama Riley'nin daha kümeye bir yardımını göremedik. Onun dışında ilk bölümlerde aşırı gereksiz olduğunu düşündüğüm ama sonradan haklı bulduğum depresifliği de beni rahatsız etmiş olabilir.




Amerikalı polis Will hakkında söyleyebileceğim pek bir şey yok. Kendisi Riley'i kurtarmak için gittiği hastanede, doktorun gözüne baktığı için uyutuluyor. Riley ile mıymıy aşk yaşadıkları sahneleri sevmiyorum. Anti hero Wolfgang daha sempatik, üzgünüm Will.  Ayrıca grupta başkası için kendini feda edebilme kapasitesi en yüksek karakter.




Gelelim dizinin en karizmatik, en badass karakteri Wolfgang'e. Badass, troublemakerlara olan tutkumda dolayı Wolfgang'e tutulmam da çok uzun sürmedi. İstismarla geçen çocukluğundan kalan derin yara izleri gözlerinden okunuyor. İlk bölümlerde ilgisiz bir adam gibi gözükse de "aramızda kan gibi sıradan değil, daha derin bir bağ var" dediği Felix için neler yapabildiğini hepimiz gördük. 'Tamam en badass'i benim, evet troublemakerım ama sor bakalım niye böyleyim' der gibi bakıyor ve yaşıyor adam. Bana göre en sağlam hikaye Wolfie'nin. Adamı öldürdükten sonra Kala'ya dönüp "işte bu yüzden o adamla evlenmelisin" diyip, aşkını kalbine gören adam gibi adam Wolfgang.

Ana karakterler kısaca bu kadardı. Dizide havada kalan tek şey Whispers'dı bence. 'Doktorun gözüne bakan sıçar' faktörü, yanlışlıkla göze bakmalar filan birazcık saçma olmamış mı?


end of spoilers, efendim rahat rahat okuyun.


Dizi hakkında en çok hoşuma giden farklı kültürlerden, yaşam biçimlerinden sahneler görmek miydi, muhteşem jeneriği ya da güzel oyunculuklar mıydı, yoksa film kalitesindeki çekimleri miydi bilmiyorum ama ciddi eleştirilmesine rağmen sense8, benim beğendiğim bir yapım.
Hem soundtracklerinde, 4 Non Blondes, Sigur Rós olan bir dizi nasıl izlenmez ki?

Ne diyebiliriz ki? Wachowski kardeşler yardırıyor, durduramıyoruz.

Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.